4 Nisan 2013 Perşembe

LEVİ-STRAUSS’dan "MİT ve ANLAM"


CLAUDE LEVİ-STRAUSS, Mit ve Anlam, (Çeviren: Gökhan Yavuz Demir), İthaki Yayınları, İstanbul, 2013

Dün gece cüssesinin küçüklüğü ile akademik ağırlığı ters orantılı olan, nadir kitaplardan birini, nihayet, bitirdim. “Nihayet” diyorum, çünkü “akademi” denen bu hayat koşuşturmacası, bir aşamadan sonra nerede olduğunuzu, hatta kim olduğunuzu bile anlık da olsa unutmanızı sağlayacak kadar yoğun beyin meşguliyetleri ile dolu...  Neyse ki, yaptığımız işi seviyoruz. Yoksa başka bir güç asla böylesine çilelerle dolu bir yolu bunca yıldır yürütemezdi bana…
Doğal olarak bu yolda yürürken bir akademisyenin kitapları, okudukları ve yazdıkları da onun en büyük yoldaşı haline geliyor. Geçtiğimiz günlerde Claude Lévi Strauss’un “Mit ve Anlam” isimli kitabı, yeni çevirisiyle, yeniden basıldı. “Yaban Düşünce” ile “Hüzünlü Dönenceler” gibi iki devasa kitabın üzerine cüssesi itibarıyla sikletinin “tozkoparan” olduğunu düşüneceğimiz bir kitabın, “başaltı” çıkması doğrusu beni şaşırttı ve ayrıca oldukça mutlu etti. Kitabın okuyanı içine alan,  lezzetli Lévi Strauss tınıları sunan bir eser olması en önemli artısı olarak ele alınabilir. Kitabın bir başka artısının da çevirmenin akıcı çevirisi olduğu özellikle işaretlenmeli. Diğer taraftan kitabın belki de en dikkat çekici kusuru ise, (makaleler arası değil) bir makale içindeki anlam bütünlüğünün bile sıklıkla yitirilmesi olarak göze batıyor.
Kitap uzunca bir “çevirenin önsözü” ile başlasa da (kitabın üçte birine tekabül ediyor) okuduğunuzda bu bölümün Lévi Strauss’un dili ile literatürüne hâkim olmayanlar için güzel ve yararlı bir önsöz kısmı olduğunu görüyorsunuz. Öyle ki, kitabın çevirisini yapan Gökhan Yavuz Demir bu önsözde, Lévi Strauss’un ruhunu şu cümleler ile oldukça güzel anlatıyor:
“Kültür dediğimiz sosyal gerçekliğin kalesi içinde hiçbir şey, hattâ küçücük bir hercai menekşe bile anlamsız değildir.”(syf: 8)
“Kültür, fizikî dünyanın bir temsilidir; dilin inşa ettiği anlam evreni içinde, yerkürenin dünyaya dönüşmesidir. Kültür, hikâyelerde, mitlerde, masallarda, tasvirlerde, retoriklerde, atasözlerinde, sanat eserlerinde, ritüellerde dile getirerek fizikî gerçekliğe anlam verme tarzıdır.” (syf: 15-16)
Yine Lévi Strauss’un izinden gitmek gerekirse, kültürler arasında olumlu-olumsuz, ileri-geri, uygar-barbar, çağdaş-ilkel vb.’leri gibi anlam dikotomileri veya “evrim skalaları” kuran/kurmaya çalışan, kültürler arasındaki sosyal durumları sürekli olarak hiyerarşik bir ilişki şeklinde kodlayanın da yine modern Batı uygarlığının “ilerlemeci” görüşleri olduğunu düşüncesine rastlıyoruz. Böyle olduğu için, modern Batı uygarlığı dışındaki kültürler uzun yıllar boyunca “anlamsızlıklar” yumağı biçiminde ele alınıp küçümsenmişti. İlginçtir, bunu Doğu da benimsemişti. Fakat şunu da eklemeliyiz ki, yine aynı Batı ve bilimi, kendi merkezinin dışarısındaki kültürleri ve onların “anlamlarının” önemini de bugün gün yüzüne çıkarandır. İşin vehameti ise bunlar olurken, bu sıralarda Doğu ne yapıyordu? sorusunda saklıdır ve yanıtı hepimizin malumudur.
Kitap, esas itibarıyla, konuşma ve makalelerin bir derlemesi olduğu için;
-1977 Massey Konferansları,
-“Mit ve Bilimin Buluşması”,
-“İlkel” Düşünce ve “Uygar” Zihin,
-Tavşan Dudakları ve İkizler: Bir Mitin Yarılması,
-Mit, Tarih Haline Geldiğinde,
-Mit ve Müzik,
gibi bölümlerden oluşuyor.
Diğer taraftan, Lévi Strauss’un  “antropolojiye karşı ilgisinin nasıl başladığını” anlattığı cümleler de kitabın dikkat çekici satırları arasında yer almakta. Öyle ki, Lévi Strauss, “antropolog olmasının sebebini” antropolojiyle ilgilenmesine değil, “felsefenin sınırlarından dışarıya çıkmaya çalışması”na bağlıyor. (syf: 44) “Kültürü doğaya indirgemek”ten kaçan biri için oldukça anlamlı bir davranış doğrusu…
Hayatın temel gereksinmeleri söz konusu olduğunda ise Lévi Strauss’un kültür ile bu “temel gereksinmeler” arasında kurduğu ilişki önemlidir. Lévi Strauss “herhangi bir halkın, -karnını doyurmak, cinsel arzuları tatmin etmek gibi- hayatın temel gereksinimlerince belirlendiğini bilirseniz, o vakit onların sosyal kurumlarını, inançlarını, mitolojilerini ve başka birçok özelliklerini de açıklayabilirsiniz” (syf: 50) diyerek, bir toplumu anlamak ve anlamlandırmak için sosyal anlamda nelere bakmamız, dikkatimizi nelere çevirmemiz gerektiğini de bizlere işaretler. 
Öyle görülüyor ki, mit'i kuran anlam dünyalarını merak edenler için önemle tavsiye edilebilecek bir kitap ile karşı karşıyayız. Son olarak yazımızı “bilimsel düşünce” üzerine Lévi Strauss'un görüşleri ile bitirelim: “Bilim asla bize cevapların tümünü vermeyecektir” (syf: 47) “Bilimsel düşünce vasıtasıyla doğa üzerinde egemenlik kurabildik, …, oysa mit, insana çevreye tahakküm edebileceği maddî gücü vermekte açıkça başarısızdır. Yine de mit insana, çok önemli şeyi, evreni anlayabileceği ve evreni anladığı illüzyonunu verir. Bu elbette bir illüzyondur.”(syf: 51)
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder