"...Tekniğin
toplum üzerinde otorite kazanmasını sağlayan zeminin, ekonomik yönden en güçlülerin toplum üzerindeki iktidarı olduğu suskunlukla geçiştirilmektedir. Teknik rasyonellik bugün egemenliğin rasyonelliğidir. Bu rasyonellik, kendine yabancılaşmış toplumun cebri niteliğidir.”
M. Horkheimer & T. Adorno (Aydınlanmanın Diyalektiği’nden)*
Yaşadığımız dünya, teknolojiyi zorunlu olarak kullanmak
mecburiyetinde kalacağımız şekilde düzenlenmiştir. Yaşamımızın her alanında
teknoloji ve onun ürünleri vazgeçilmez araçlar olarak yanı başımızda durur.
Yaşamın bu pratik araçları, bireylerin “rasyonel” amaçlarını
gerçekleştirmelerinde önemli yardımlarda bulunur.
Öyle ki, bu
yönüyle teknoloji, aynı zamanda bir rasyonelliğin de tezahürüdür. Modern
toplumları oluşturan/öyle olduğu düşünülen rasyonellik, bilimden yarattığı
teknoloji ile özgürlük vaadini de arkasına alarak geleneksel toplum ve ona ait
değerleri ortadan kaldırmıştır. Fakat, biraz da yapısalcılar gibi düşünerek
söylersek, geleneksel toplumun yerini sanayi toplumuna bırakması, geleneksel
toplum içerisindeki değerlerin de ortadan kalkışı anlamına gelmemektedir.
Değerlerden birçoğu biçim değiştirerek modern topluma uyum sağlamışlardır.
İşte, geleneksel toplumun kendi sınırlı yapısı içerisindeki totaliter değerler
de, modern devlet ile de birleşerek, daha inceltilmiş ve göze batmayacak bir
hâle geldiler ve modern toplumdaki farklı alanlara dağıldılar.
Bu alanlardan birisi de Frankfurt Okulu’nun
teorileştirdiği “kültür endüstrisi”nin ürünü olan “kitle kültürü” kavramıdır.
Çünkü modern kapitalist devlet teknolojiyi, ideolojik olarak ve yoğun bir
şekilde kültürel alanda da kullanmaktadır. Frankfurt Okulu’nun bu teorisine
göre, kültürün bir meta olarak dolaşıma girmesi ve böylelikle bir endüstriye
dönüşen kültürün asıl vasfı olan sanatsal niteliğinin ideoloji yayan bir metaya
dönüşmesi, kültürü yayan kurumların yerine devleti geçirmiş, böylelikle de
bireylerin birbirleriyle yalnızca ortak bir otorite vasıtasıyla ilişkiye
girmelerine neden olmuştur. Bir otorite şekli olan devletin sadece kültür
yoluyla iktidarını kuruduğu söylenebilse de, kültürün artık fazlasıyla
teknolojiye bulaşması, hatta sadece “teknolojik” olması, onu teknolojinin
yükselttiği bir kültür endüstrisi haline getirmiştir. Görüyoruz ki, kültür için
teknoloji, vazgeçilmez bir güç ve otorite aracı olmuştur.
*
HORKHEIMER, Max & ADORNO, Theodor W. (1999): Aydınlanmanın
Diyalektiği , Kabalcı Yayınevi,
İstanbul, S: 8-9
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder