Edmund Husserl’e göre nesneler sorunlu “şeyler”dir ve
fenomenolojik indirgeme yoluyla “kurulmaları” gerekir, buna “yeniden kurma”
denir ve bu aynı süreci ifade eder. Meselâ, karşımdaki iskemleyi görmem onun
varolduğuna olan inancımı pekiştirir. Oysa aşkın (fenomenolojik) indirgemeyi
uygularsam bu iskemlenin gerçekten varolduğuna inanmaktan vazgeçerim, ama bunu
yadsımam da; onun varlığıyla ilgili her “yargıyı askıya alırım.” Bundan sonra
algılanan iskemle ayraçların dışında kalır, ama iskemleyi fark ettiren yargının
bilinç akışının bir öğesi olduğundan şüphe edilmez. Bu algının yöneldiği konu
olan fiziksel iskemlenin kendisi değildir; bilincimde yer alan ve belleğimde
saklayabildiğim, algının içeriği olan ve bilincimin fiziksel iskemleye
yönelmesine yol açan, “fenomen (görüngü)”
algıladığım açıdan ve algılayabildiğim kadarı ile iskemledir; iskemlenin benim bilincimde
beliren vechesidir; belli bir fenomenidir.
Bilinç
verilmişliklerin edilgin olarak içinde taşındığı boş bir kutu değildir.
“Bilincin yönelginliği (intentionality)”, en basit şekliyle söylersek, bir
şeyin bilinci olmadan bilinçlilik de olmayacağı anlamına gelir. Her bilinç hâli
bir konuya yönelgin bir bilinç hâlidir ve bilinçlerin yöneldikleri bu konular,
yani yönelgiler (noemata’lar),
bilincin karşısında bulunduğu konulardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder