Otomobil, merkezli ulaşım, kamusal politikalar, arazi
kullanımı, kültürel modeller, toplumsal ilişkiler, doğal kaynaklar ve çevrenin
niteliği ile bireysel-mekânsal hareketlilik tercihleri üzerinde büyük etkileri
olan bir sistemin, ideolojik ürünüdür. Günümüzde, otomobil merkezli ulaşım sistemlerinin neden olduğu
toplumsal sorunlar kritik boyutlara ulaşmıştır ve bu ulaşım şekli, toplumun
enerji ve kaynak tüketimini uzun vadede pek de uzun ömürlü olmayan bireysel bir
tüketim sistemine kaydırmıştır.
İçinde
yaşadığımız yüzyıl, benzin yakıtlı, içten yanmalı motorlarla çalışan otoları,
sanayileşmiş ülkelerin halklarının ana ulaşım araçları durumuna getirmiştir.
Buralarda araba ve ehliyet sahibi olmamak, çoğu kereler, ulaşım hakkından da
mahrum olmak demektir. Otomobilin, artık, günlük ihtiyaç, tüketim ve faaliyetlerin yegane
ulaşım aracı olarak kendisine özel bir ideolojik alan yaratığı söylenebilir.
Otomobil, günlük ulaşımın her alanına yayılarak bizzat varlığıyla ve
adına tesis edilen alt yapısıyla günümüz kent görünümlerinin ayrılmaz bir
parçasıdır. Bu yönüyle otomobil, kişisel özerkliğin de ana araçlarından biridir.
Ehliyet sahibi olmak, reşit olunduğunun bir belirtisi olurken, yaş haddi veya
herhangi bir kusurdan dolayı ehliyetin iptal edilmesi de sahip olunan toplumsal
mevkiinin yitirilmesi ile eş değer görülmektedir. Böylelikle otomobil, kültürel
alanda bir özgürlük, iktidar, bireyselliğin dışa vurumu konumlarını işgal eder;
zaten bu simgesellik de zihnimizde otomobil merkezli ulaşım konusuna eleştirel
bir değerlendirme yapmamızı engellemektedir. Bu kör nokta bizzat şoförlük
deneyiminin verdiği hazla de iyice körelir.
Buna
“araba sahibi olmak” ideolojisi diyebiliriz ve bu ideoloji sanayi kültürünün
derinlerine nüfuz ederek, politik yelpazenin sağ kanadında olduğu kadar, sol
kanatta da etkilidir. Bu ideolojiyi besleyen etkenler ise, reklâmlar ile ulaşım
plânlamacılarıdır. Birçok aracın toplum yararımız için kullanılan sayısız
etkinlikte işe yaradığı, reklâmcılar tarafından, üstüne basa basa söylenir.
Bireyin rahatı, otomobilin avantajları ve toplum yaşamına katkısı sürekli
yinelenir. Arabanın, bireyin hareket serbestliğinin bir sembolü olarak
pazarlanması da araba satışlarını arttırıcı bir etkendir. Oysa şunu rahatlıkla
görebiliriz ki, tanker kazaları sonucu olan petrol sızıntıları ve petrol
şirketlerinin yol açtığı tahribatlar, kamunun fazlasıyla dikkatini çekse de,
bunun hemen ardından kurtarıcı çözüm çareleri üretilmektedir. Bütün bunlar da
otomobil merkezli ulaşımın zararlarının yaşamımız içinden sorgulamadan geçip
gitmesini sağlamaktadır. Kitle iletişim araçları bu zararları rutinleşmiş
olağanlar düzeyine indirir. Bu konudaki birkaç karşı çıkış ise, "teknoloji ve
özgürlük düşmanlığı" ya da "kötümserlik" suçlanmaları ile karşılaşır.
Lâkin,
bugün yaşanan ekolojik sorunları daha da arttıran şey, otomobil tüketiminin
bizzat kendisidir. Muazzam boyutlara ulaşan enerji ve kaynak kullanımının
yarattığı çevre tahribatı, meta tüketim ile birlikte gelen yabancılaşma,
toplumsal hayatın parçalanması, mekânın gettolaşması, trafik durumunun
yarattığı anti-sosyal davranışlar gibi etkenlerin, otomobilin getirdiği
toplumsal sorunlardır.
Yine de
bütün bu olumsuz etkenler, otomobilin en çok tercih edilen ulaşım olmasının
önüne geçememektedir. Otomobilin elimizin altındayken bile bize sağlayacağı
avantajlardan tümüyle yararlanmamızı
bekleyedursun, onun yarattığı kalabalığın nasıl kontrol altına alınacağı ona
olan bağımlılığın nasıl azalacağı ve ulaşım sistemlerinin nasıl
çeşitlendirileceği üzerine kafa patlatan kimseler artık tahammül sınırlarına
ulaşmışlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder