Aydınların ortaya çıkışı tartışmalarına katılan Gramsci’ye
göre yeni sınıf, “organik aydın”ı, üretim ilişkileri sonucunda kendisiyle
birlikte yaratıp, geliştirmektedir. Öyle ki, üretim dünyasında önemli bir görevi olan
köylü yığınlar kendine özgü “organik aydın” yetiştiremediği gibi, herhangi bir
aydın katmanını da benimsediği görülmemiştir. Oysa, başka toplumsal katmanlara bağlı
aydınların büyük bölümü köylü yığını içinden çıktığı gibi, “geleneksel
aydın”ların çoğu da köyden çıkmaktadır. Fakat bir önceki yapıdan gelen ve onun
gelişiminin bir yönü olan aydınlar da vardır ve bunlar kiliseye bağlı olan,
uzun süre din ideolojisini öğreti olarak edinen aydınlardır. Bu sebeple, kilisenin
aydınlarına, toprak aristokrasisine organik olarak bağlı bir aydın bölüğü
olarak bakılabilir. Hatta bunlar hukuk olarak aristokrasiyle bir tutulabilir
(toprağın mülkiyetini kullanma ve ona bağlı ayrıcalılardan yararlanma gibi).
Aydın kavramının sınırlarının ve
ölçüsünün ne olduğunu soran Gramsci, bu konudaki en yaygın yöntem yanlışının da
bu ölçütü düşünce çabalarının özünde aramak olduğunu söyler. O’na göre, az da
olsa yaratıcı bir düşünsel niteliğe sahip olmak ve küçük bir teknik ustalıkla
da olsa bir işi yapabilmek aydın olmayı belirleyen özelliklerdendir. Gramsci
bundan ötürü “bütün insanları aydın kişiler” olarak görür. Çünkü düşüncenin
karışmadığı hiçbir insan çabası yoktur. Ama unutulmamalıdır ki, bütün insanlar
da toplumda aydının gördüğü işi göremezler.
Her insan mesleği dışında herhangi bir
düşünce çabası göstermektedir. Belli bir beğenisi vardır, bir dünya görüşüne katılır,
bilinçli bir ahlâk görüşüne göre davranır, diye yazar Gramsci. Öyleyse belirli
bir dünya görüşünü destekleme ya da bu görüşü değiştirme, yani yeni düşünce
biçimleri yaratma işinde her insanın bir payı vardır. Böylelikle yeni bir aydın
katı yaratma sonucu da herkeste belli bir gelişim aşamasında var olan kafa
çabasını, eleştirel yoldan geliştirmektir. Gramsci genel bir çaba olan kol ve
sinir çabasını yepyeni ve tüm bir dünya görüşüne temel yapmakla
gerçekleştirilebileceğini söyler. Yeni aydının özelliği, “teknik iş”ten, “bilim
iş”e ve hümanist tarih görüşüne yükselir. Bu aydın tipi, işçi sınıfının politik
örgütüne ve bu örgütün gelişimine organik olarak bağlı aydındır. Bu yeni
yönetici aydın tipinin, güzel söz sanatına ve “duygu” öğesine önem veren
“geleneksel politika babaları”yla hiçbir ilişkisi yoktur. Tam tersine, üretim,
teknik ve ekonomi sorunları konusundaki bilgisi yanında, gerçeğe genel açıdan
(bir hümanist tarihçi gibi) bakmasını bilmesi ve onu değiştirmeye çalışması
gereklidir.
Dahası, okullar çeşitli basamaklarda aydın
yetiştirmeye yarayan birer araçtır. Okullar yüksek kültür endüstrilerine
dönüşebilirler, fakat görülmüştür ki geleneksel olarak her toplumsal katman
kendi özlemlerine uygun olarak aydın üretmektedir. Gramsci şu örneği verir:
Meselâ, İtalya’da köy ve kasaba burjuvazisi, özellikle kamu görevlileri ve
serbest meslek adamları yetiştirirken, şehir burjuvazisi endüstri için teknik
adam yetiştirmiştir. Bu yüzden Kuzey İtalya’da teknik adamlar, Güney İtalya’da
da kamu görevlileri ve serbest meslek adamları yetiştirmek yoğunlaşmıştır.
Gramsci aydınların bilincinde olsunlar
veya olmasınlar bir sınıfın sözcülüğünü yaptıklarını söyler. Gramsci’nin
terimleriyle, “geleneksel aydınlar” sanayinin gelişmesi ile birlikte ortaya
çıkan ve geçimlerini sanat, bilim ya da kültürel işlerde sağlayan, klasik
kültürün aydınlarıdır. Bunlar kendi yaşamlarıyla egemen sınıf arasındaki yakın
bağın bilincinde değillerdir. Buna rağmen hangi meslekten oldukları önem
taşımayan “organik aydınlar”, bağlı bulundukları sınıfın çıkar ve özlemlerini
bilinçli bir şekilde dile getirirler. Garmsci’ye göre “yeni tarihsel bloğun
oluşmasında” bu “organik aydınlar”a büyük görevler düşer.
Öte yandan Gramsci, “şehir” ve “köy” tipi aydın
ayrımına gitmektedir. Şehir tipi aydınlar, endüstri ile birlikte gelişip onun
kaderine bağlanmışlardır. Şehir tipi aydınların yapım plânlarının
hazırlanmasında hiçbir özerk payı yoktur. Onlar bir teknik eleman gibi, çalışma
evrelerini denetlerler, üretim plânlarının hemen uygulanmasını sağlarlar. Şehir
aydınları, bu nedenden dolayı çok kalıplaşmışlardır ve Gramsci onların en
yükselmişlerinin git gide asıl endüstri kurmaylarından ayrılamaz olduklarını
söyler. Bu nedenle, şehirli aydınların fabrika teknisyenleri ve işçi yığınları
üzerinde hiçbir politik etkisi yoktur.
Köy tipi aydınların (papaz, avukat,
ilkokul öğretmeni, noter, hekim vb.) ise çoğu gelenekseldir. Onlar, köy
topluluklarına ve kapitalist düzenin henüz değiştirip hareketlendiremediği
şehirlerin küçük burjuvazisine bağlıdırlar. Bu aydın tipi, köylü yığını ile
merkez ya da bölge yönetimi arasında ilişki kurar ve bu yoldan hem politik hem
de toplumsal önemde olan görevler yapar. Çünkü meslek aracığılı ile politik
aracılığı birbirinden ayırmak güçtür.
Köy tipi aydınlar, köylünün gözünde kendi
durumundan kurtulma ve durumunu iyileştirme özleminin bir örneğidir. Köylü, hiç
olmazsa oğullarından birinin aydın, yani “efendi” olup toplumsal durumunu
yükseltmesini ve diğer “efendi”lerle ister istemez ilişki kurarak ekonomik
hayatını kolaylaştırmasını umar. Gramsci bunun köylü yığınların kolektif
hayatını anlamak için gerekli olduğunu söyler, çünkü köylü yığınlarının organik
gelişmesi aydın davranışlarına bağımlı ve bağlıdır.
Gramsci "aydın yetiştirmede politik
partinin durumu nedir?" diye de sorar. Ve bu soru üzerine ikili bir ayrıma gider:
Birincisi, politik parti sadece kendi organik aydınlarını dilediğince
yetiştiren bir araçtır. İkincisi ise, politik parti, devletin politik toplumda
daha geniş ve daha bileşimli bir biçimde gördüğü işi, sivil toplumda gören,
yani belli bir egemen takımın organik aydınları ile geleneksel aydınlarını
birbirine bağlayan bir mekanizma işlevi görmektedir.
Gramsci’ye göre aydınlar/entelektüeller,
hegemonyayla ilişkili bir işlevler hiyerarşisinde yapılanmışlardır. En tepede
dünya görüşlerini, ideolojileri ve teorik sistemleri üreten “yaratıcı aydınlar”
bulunur. En altta ise, mevcut hegemonyanın değerleriyle kültürünü yayma gibi
bir işlevi olan “idari aydınlar” yer alır. Nihayet orta kademede ise, onlar
olmadan hiçbir egemen grubun ayakta kalamayacağı “organize edici aydınları”
görürüz. “Yaratıcı aydınlar”ın rolü, çeşitli katman ya da grupları “tarihsel
bir blok” şeklinde bir araya getirmeye çalıştıkları güçlü sivil toplumlarda
daha önemlidir. Gramsci, onların hegemonyadan desteklerini çekmelerinin
“organik” bir krize, bir otorite krizine ve toplumun çözülmesi ihtimaline yol
açacağını söyler.
Politik parti, en alt ve en üst
basamakları ile birlikte yönetme ve örgütlenme, kısacası eğitme ve düşünme
göreviyle donatılmıştır. İşçi sınıfı partisi, dar anlamda siyasal ya da askeri
bir örgüt değil, sınıfın “kolektif beyni”dir. Sınıfın hem siyasal hem de
kültürel ve toplumsal gereksinimlerine yanıt verir. Bir başka deyişle bu parti,
“yeni toplum”un çekirdeğidir.
KAYNAKÇA:
PORTELLI, Hugues (1982): Gramsci ve Tarihsel Blok, Savaş Yayınları, Ankara
BOBBIO, Norberto & TEXIER, Jacoues (1982): Gramsci ve Sivil Toplum, Savaş Yayınları, Ankara
KAYNAKÇA:
PORTELLI, Hugues (1982): Gramsci ve Tarihsel Blok, Savaş Yayınları, Ankara
BOBBIO, Norberto & TEXIER, Jacoues (1982): Gramsci ve Sivil Toplum, Savaş Yayınları, Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder