6 Mayıs 2013 Pazartesi

HEGEMONYA, RIZA ve HAKİMİYET ÜZERİNE


Bütün hakimiyet türleri içerisinde hegemonya özel bir yere sahiptir. Hegemonyayı diğer hakimiyet türlerinden ayıran niteliği, toplumun üzerine çok da belli olmayan, otorite kadar hemen ayrımının yapılamayacağı, bir ölü toprağı serpmesidir. Öyle ki, iktidar bir kere hegemonyasını kurduktan sonra, herhangi bir hakimiyet biçiminden daha fazla toplumsal kontrolü hegemonya ile kolayca sağlayabilmektedir. Çünkü hegemonyanın en büyük özelliği rızaya dayanmasıdır. Böylelikle insanların sistemi içselleştirmesi, aslında hegemonyayı da özümsemeleri anlamına gelir. İnsanlar hegemonyayı benliklerinin bir parçası haline getirdiklerinde ise, hegemonya artık topluma iyiden iyiye kök salmıştır. 
Burada dikkati çeken nokta, hegemonyanın her şeyden daha çok zihni süreçlere hakimiyetidir. Hegemonya rıza ve ön kabule dayandığı için, ne fiili gücün tehdidine ne de hukuk gücünün sınırlandırmalarına ihtiyaç duyar. “Bir başka ihtimalin olmaması” düşüncesi üzerine kurulu hegemonya, insanları tek seçenek üzerinde uzlaşmaya zorlar. Yine de bu “zorlama” diğer hakimiyet biçimleri kadar göze batar değildir. Mistifikasyona uğratılmıştır.
Hegemonyanın daha az hissedilir olmasının nedeni, başka bir sistemin olabilirlik ihtimalini zihinsel olarak ortadan kaldırmasından kaynaklanır. Zihni süreçlerde yaşanan bu sistemle uzlaşma, yazılı ve görsel medya, gelenek, kültür veya kişisel iletişim vb.’leri yoluyla sürekli ve ince bilinçaltı çalışmaları neticesinde yeniden üretilir. Böylelikle hem kaba güce hem de hukuk gücüne çok da gereksinim olmadan bu hakimiyet biçimlerinin ulaşamayacakları toplumsal birimlerde, hakimiyet tesis edilmiş ve kontrol altına alınmış olur.
Kezâ iktidar hakimiyetini, toplumdaki egemen düşünceye hakim olarak, onu yönlendirip, denetleyerek de sağlamaktadır. Bu yönüyle hegemonya, iktidarın, toplumun geneline yayılmış, çoğunluğa dayanan/dayandığı iddia edilen düşüncesidir. Aslında "çoğunluk" düşüncesi bile başlı başına bir hakimiyet biçimidir. Burada “çoğunluk” olduğu iddiasındaki toplumsal grup, kutsadığı değerlerine saygı gösterilmesini ve her türlü  ortamda onun yeniden üretilmesini beklemektedir. Görüldüğü gibi, hegemonya, dile kadar sızmıştır ve onu rahatlıkla yönlendirip, belirleyebilmektedir. Bu nedenle hegemonya, diğer hakimiyet biçimlerinden farklı olarak, belli belirsiz bir çoğunluğa dayandığı izlenimi veren (söylem olarak), çoğu kez de somut olarak çoğunluğa dayanan (eyleme döken), çoğunluğun rıza ve uzlaşısı temeline oturmuş bir zihniyet biçimidir. 
Bu sebeple hegemonyanın ortadan kalması, otorite kadar kolay değildir. Antonio Gramsci’nin söyledikleri ışığında düşünürsek, zor yoluyla otorite ortadan kaldırılıp, hakimiyet kaynağı olan devlet aygıtı ele geçirilebilir. Fakat hegemonyayı kırmak o derece kolay değildir ve bu yapı üzerine kurulmaya çalışılacak devrim sağlam temellere sahip olamaz. İdeolojik ve kültürel egemenliğin ortadan kalkması Gramsci’ye göre zaman alacaktır. Ve bunu başarabilecek iki sınıf da burjuva ve proletaryadır.
Öte yandan, iktidarın bir başka hegemonik yapılanmaya kendi sınırları içerisinde izin vermeyeceği ve bunun zorluğu bilinmektedir. Mevcut hegemonyanın ortadan kalkması için de, onun kadar geniş, yaygın ve güçlü bir hegemonik yapının rakip olarak sivrilmesi gereklidir. Ancak bu yolla alternatif bir hegemonya alanı yaratılabilir.
Sonuç olarak, ister hegemonya, ister otorite, isterse de çoğunluk düşüncesi olsun bütün hakimiyet biçimleri neticede ideolojiktir. Otorite dışındaki hakimiyet biçimleri gönüllü ve rızaya dayanırken, otorite meşru bir gücü kullanma yöntemidir. Hegemonya ve çoğunluk düşüncesinin kapsamları oldukça geniş ve yaygınken, otorite meşru gücün ulaşabildiği yerlerde hakimiyetini gösterir. Hegemonya güçlükle fark edilebilir bir hakimiyet biçimiyken, otorite ve çoğunluk düşüncesi daha fazla seçilebilir özelliklere sahiptir. Üstelik bu üç hakimiyet türü de olası alternatiflere kuşku ile bakarlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder