Bugün geldiğimiz noktada yeni bir
şey üretemeyip hep cepten yiyenlerin bir emperyal hasreti olan Yeni
Osmanlıcılık düşüncesinin, vaktiyle Osmanlı’nın hâkim olduğu topraklarda,
yeniden söz sahibi olabilmek adına uygulamaya koyulmaya çalışıldığına şahit
oluyoruz. Öyle ki, AKP’nin iktidar olması ve özellikle Ahmet Davutoğlu’nun
Dışişleri Bakanlığı ile birlikte, bu politik özlemin etkili biçimde ve iyiden
iyiye gün yüzüne çıktığı da görülüyor. Dahası Kemalist modernleşme projesine
bir başkaldırı olarak değerlendirilip desteklenen Yeni Osmanlıcılık, “eski
Türkiye”nin “pasif” olarak ifade edilen yaklaşımına karşı aktif bir dış
siyasetin öznesi biçiminde de ifade edilmeye başlandı. Özellikle Arap
coğrafyasında düzen ve istikrar sağlama vitrini arkasında, kaybedilen “hamilik”
rolünün tekrar geri alınması amacını taşıyan AKP merkezli bu dış politika
açılımının, ilk olarak yanı başımızda patlak veren Suriye savaşını Yeni
Osmanlıcılık için bir proje alanı, bir başlangıç noktası olarak gördüğünü de
söyleyebiliriz.
Hâlbuki, Osmanlı’dan beri çok şey
değişti ve bu değişimler eşliğinde Yeni Osmanlıcılığın Arap dünyasında herhangi
bir karşılığı bulunmuyor. İşte bu “karşılıksızlık” neticesinde bugün Yeni
Osmanlıcılık siyasetinin bölgede yükselen radikal İslâmcılık düşüncesi
eşliğinde ve Arap dindarlığına yakın görünmek adına, vaktiyle Osmanlı
tarafından “sapkın” ilân edilen, hatta üzerine ordu gönderilip dağıtılan
Vahhabilik politikalarını desteklediğini görüyoruz. Hatta bölgede IŞİD başta
olmak üzere Suud rejiminin yardım ettiği çetelerce gerçekleştirilen katliamlar
da yine aynı saikler eşliğinde görünmez kılınıyor ve hedef saptırılıp İran,
Esad ve Rusya baş suçlu ilân ediliyor.
Öte yandan bildiğimiz gibi,
Vahhabilik Suudi Arabistan’ın kurucu ideolojisi. Bilhassa Suudi Arabistan ve
Körfez sermayesinin Türkiye’de yaptığı yatırımların da herkesin malumu. Ama özellikle
burada Suriye eksenli İran ile Suudi Arabistan çekişmesinde, Yeni Osmanlıcı AKP
politikalarının ısrarla Suud Ailesi’nin yanında durma kaygısından da
bahsetmemiz gerekiyor. İşte bu kaygı Yeni Osmanlıcılığı, Vahhabilik ile aynı
menfaat noktasına doğru sürüklüyor. Oysaki Vahhabilik, belki de İslâm’ın en
katı yorumu ve bir zamanların “ılımlı İslâm” konusunda örnek gösterilen ülkesinin
dış politikada Vahhabilik ile ittifaka gitmesi, Yeni Osmanlıcılık için olsa
olsa son sürüm bir tarihsel ironi olabilir.
Meselenin bir başka boyutu da şu
ki, Yeni Osmanlıcılık Arap coğrafyasında yayılmacı bir hareket olarak
algılandığı için, bu emperyal politikaların Vahhabilik gibi tarihsel arka plânı
güçlü ve kitlesel zemini sağlam bir dinsel ideoloji üzerinden yürütülmesinin uygun
görüldüğü düşünülebilir. Çünkü içeride kerhen lanetlense de, dışarıda yükselen
radikal İslâmcılığın yanında olduğu izlenimi vermek, Yeni Osmanlıcı politikalar
için oldukça işlevsel. Böylelikle bir yandan Kemalist modernleşme projesinin
laiklik uygulamalarının Arap dünyası ile açtığı mesafe kapatılmaya çalışılırken,
diğer taraftan da “biz artık değiştik” mesajı altında koruyucu, lider ülke
pozisyonunu talep ediliyor. Bu pozisyon, Batı karşısında itibar kaybına uğramış
bir Türkiye’nin kendisine politik destek bulmak için ürettiği bir çözüm yolu
olarak da değerlendirilebilir.
Fakat her ne olursa olsun, Yeni
Osmanlıcılığın Vahhabilik ile olan güncel ilişkisi için en uygun tespit: “Bütün
tarihsel ve büyük olayların hemen hemen iki kez yinelendiğidir. İlkinde
trajedi, ikincisinde komedi olarak.”
Bu makaleye şu LİNK'ten de ulaşılabilir: http://www.birgun.net/haber-detay/yeni-osmanlicilik-ve-vahhabilik-104348.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder