7 Temmuz 2012 Cumartesi

MEDYATİK İĞFALİN ANATOMİSİ

  
(11.05.2010/RADİKAL-Yorum)

Son bir yıldır yazılı ve görsel medyada yer bulan “taciz ve tecavüz haberleri”nin dikkat çekici ve rahatsız edici bir şekilde artığını izlemekteyiz. Yine son bir yıldır hemen hemen her gün, özellikle küçük yaştaki kızlara yönelik, tecavüz, taciz ve cinsel saldırı haberleri ile karşılaşıyoruz. Dikkat çekici bir gelişme de, bu haberlerin klasik “üçüncü sayfa” haberi pozisyonundayken artık birinci sayfadan ve geniş puntolarla verilir bir hâle geldiği. Peki, bütün tecavüzcülerin insanlık suçlarını bu yıla yığmaları söz konusu olmadığına göre, ana haber bültenlerinde uzun uzun işlenen, internetteki forum sayfalarında konu üzerine yüzlerce yorum yazılan ve gazetelerde birinci sayfadan verilen bu haberlerdeki artış neyi ifade ediyor?
Öncelikle bu gelişmede, tecavüz ve taciz olaylarının artık (söylemesi bile zor gelse de) popüler bir haber malzemesi olmasının önemli bir payı bulunduğu ilk elden tespit edilebilir. Böylesi haberlerde, eylemi gerçekleştiren veya maruz kalanların ünlü olması, olayın popülerliğini de aynı oranda katlayabilmektedir. Zaten magazinin mi haber, haberin mi magazin olduğu uzunca bir süredir birbirine karıştığı için, bu türden haberlerin magazin tadında sunulmasında meslek ahlâkı açısından herhangi bir sorun görülmemektedir.
Öte yandan, hiçbir toplumsal suçun, suça maruz kalan kişiyi bu derecede incitmediği düşünüldüğünde, cinsel saldırıya maruz kalan kadın/çocukların başa çıkmaları gereken sadece eylemin şiddeti değildir. Ömürleri boyunca taşıyacakları ve unuttukları anda bile toplumun yeri geldiğinde onlara arsızca anımsatacağı bir kirlenmişlik damgası bu eylemin mağdurlarının asıl yarasıdır. Bu yüzden de olayın kendilerine veya yakınlarının başına da gelebileceğinin ürküntüsü, yapılan haberleri izlenir/okunur kılan belki de en önemli etkendir. İşte bu damar keşfedildiğinden itibaren de bu haberlerin metin yazarları bir haberi/olayı anlatmanın aksine okuyanın veya izleyenin zihninde olayın canlanmasını sağlamaya çalışıyorlar. Çünkü onlar açısından haberi çekici kılıp herkesi dehşete ve korkuya sevk eden anlatım, “en başarılı” anlatım oluyor.
Aslında bu yolla tecavüz eyleminin, okuma ve yoruma açık görsel/metinsel bir kalıba da döküldüğü söylenebilir. Ana haber bültenlerinde tecavüz haberlerinin sunumunda insan yüzleri gölgelenerek olayın canlandırılması yapılırken ya da gazetelerde olay en ince ayrıntısına kadar anlatılırken bunların hepsi zihne yönelik ince mesajlar taşır. Sunumun görsel başarısı da yaratacağı etkiyle doğru orantıda artar. Gördüğüne inanan günümüz insanı için senaryolaştırılarak canlandırılan bir tecavüz eylemi, “iyi bir anlatım”dır. Toplumun gazı anlık bir öfke boşalımıyla alınırken, sunumlar özellikle erkek zihniyetine yönelik cinsiyetçi mesajlarla doludur. Çünkü hiçbir kadın, kendi başına da gelebilecek bir tecavüz vakasını en ince ayrıntısına kadar izlemek, bilmek veya dinlemek istemez. Bu ancak erkek zihniyetinin tüketim alanına girer. Tecavüz ve taciz haberlerini hazırlayanlar erkek olduğu için de haberlerin metinsel kalıbı erkek zihnine ve tüketimine uygun olarak üretilir. Cinsel şiddete uğrayanların ne giydiklerinin, ne içtiklerinin, çevrenin onlar hakkında ne düşündüğünün bu anlatımlarda ayrıntılarıyla verilmesi de yine aynı erkek zihniyetinin (her an hazza da dönebilecek) yansımalarıdır.
Diğer taraftan, tecavüz kavramı, bazen politik zihin çalışmaları şekline de dönüşebilir. Çünkü cinsel suçlar üzerinden verilen bu mesajlar, çoğu zaman politik de olabilmektedir. Kurtuluş Savaşı’nı anlatan filmlerde “tecavüzcü Yunan askerleri” motifinin yarattığı güçlü etki bilinen bir gerçektir. Kezâ sınıfsal farklılıkların anlatımında “tecavüzcü ağa/patron” motifi de film/romanların vazgeçilmez kötüleri olarak anılabilir. Bu cinsel şiddet eylemlerinde açıkça belirgin olan kötü (tecavüzcü) ve iyi (mağdur) ayrımı, insanların öfkelerini tek bir kişiye ve kolayca yöneltmeleri açısından da önemli bir ayrımdır. Aynı ayrımı yine toplumun “güçlü sağduyusu” mühürler. Bu “güçlü sağduyu”, özellikle kadınların herhangi bir hareketini (meselâ, yalnız yaşayan bir kadının evine gece geç saatlerde gelmesini), giyimini, konuşmasını başına gelen olayla hızla örtüştürür. Bu örtüştürmeden neredeyse, “böyle davranırsan başına bunların gelmesi normal”dir sonucuna varılır ki, bu sağduyu falan değil, en hafif deyimle toplumun ikiyüzlülüğüdür. Buradaki asıl trajedi ise, aynı zihniyetin kadınlara da sirayet etmesidir.
Dahası, bu tür haberlerin toplumsal şiddeti körüklediği de bir başka gerçektir. İnternetteki cinsel şiddet haberlerinin altına yorum yazan veya forum sayfalarında bu konuyu tartışanlar izlendiğinde dehşet bir durumla daha karşılaşıyoruz. Çünkü bu satırları yazanların neredeyse tümü, bu olayların nedeni ve nasıl önlenebileceği konularında önemli bir şiddet potansiyeli taşıyorlar. Bu kişilerin ortak fikirlerine göre, bu olayların sebebi, “karma eğitim”den “laik eğitim”e, AB uyum yasalarından Batılılaşmaya, ahlâkî erozyondan yozlaşmaya, İslâm ahlâkından sapmadan Kur’an kurslarının kapatılmasına, gençlerin alışkanlıklarından TV dizilerine, içkiden, cep telefonuna ve bilgisayara, devlet adamlarının sorumsuzluğundan öğretmenlere, cezaların düşüklüğünden adalet mekanizmasına vb. kadar uzayıp gidiyor.
Yine bu satırlarda tecavüz ve tacizlerin nasıl önlenebileceği konusunda ise tüyler ürpertici fikirler yer alıyor. Bu fikirleri iki ana başlıkta toplarsak, birinci kesim cinsel suçlara “hadım etmeden” asmaya, ömür boyu hapisten taşlamaya kadar uzanan işkence şekillerini önerirken, ikinci kesim bunlara ilave olarak İslâm ile İslâm ahlâkının katı bir biçimde uygulanmasını çare olarak görüyor. Farklı bir çare önereni aramanın beyhude bir çaba olduğu bu sanal mekânlar, bir toplumdaki adalet duygusunun hem vicdanlarda, hem de fiilen nasıl çöktüğünün korkunç yüzünü gösteriyor.
Geçmişte tıpkı şimdi cinsel şiddet olaylarının medyada sunumunda olduğu gibi, benzer bir histerinin de uzunca bir dönem “kapkaç olayları” ve “tinerci çocuk” haberlerinin eşleştirilmesi üzerinden yaratılmaya çalışıldığı düşünüldüğünde, bu kör şiddetin kimi ne zaman ve nasıl vuracağını kestirmek de giderek güçleşiyor. Bir ilin valisinin tecavüz edilip öldürülen Pippa Bacca olayı üzerine “Türk turizmini baltalamak için dış güçlerin gerçekleştirdiği plânlanmış bir oyun” demesi, şiddetin nasıl sıradanlaştığını ve paranoyalarla yaşayan, otoriter, milliyetçi damarlara hangi yollarla nüfuz ettiğinin işaretlerini de bizlere vermiyor mu?
Sonuç olarak tecavüz ve taciz haberleri de, tıpkı diğer haberler gibi, gündelik yaşamın sıradanlığı içerisinde kaybolup gideceklerdir. Fakat bu haberlerin zihinlerde yarattığı tahribatın ve ortaya çıkan şiddet potansiyelinin nasıl ortadan kalkacağı ya da yok edilip edilemeyeceği uzun tartışmaların konusu olabilir. Bu haberlerin gazıyla İslâm’ın sopasını veya devletin otoritesini çağıranlar, bunların geldiğinde sadece tecavüzcüler için gelmeyeceğini bilmelidirler. Dahası, adalet duyguları delik deşik olmuş bir toplumunda insanların güvenlerini neyin ve nasıl geriye getireceği çok zorlu bir sorudur. Ve maalesef böyle devam ederse bu toplum, aile içi katliamlar, ölümüne kavgalar, tecavüzler ve basit bir olayda dahi silaha sarılanlarla daha da fazlasıyla yüzleşmek zorunda kalacak gibi görünüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder