(11.05.2010/RADİKAL-Yorum)
Son bir yıldır yazılı ve görsel medyada yer bulan “taciz ve tecavüz
haberleri”nin dikkat çekici ve rahatsız edici bir şekilde artığını izlemekteyiz.
Yine son bir yıldır hemen hemen her gün, özellikle küçük yaştaki kızlara
yönelik, tecavüz, taciz ve cinsel saldırı haberleri ile karşılaşıyoruz. Dikkat
çekici bir gelişme de, bu haberlerin klasik “üçüncü sayfa” haberi
pozisyonundayken artık birinci sayfadan ve geniş puntolarla verilir bir hâle
geldiği. Peki, bütün tecavüzcülerin insanlık suçlarını bu yıla yığmaları söz
konusu olmadığına göre, ana haber bültenlerinde uzun uzun işlenen, internetteki
forum sayfalarında konu üzerine yüzlerce yorum yazılan ve gazetelerde birinci
sayfadan verilen bu haberlerdeki artış neyi ifade ediyor?
Öncelikle bu
gelişmede, tecavüz ve taciz olaylarının artık (söylemesi bile zor gelse de)
popüler bir haber malzemesi olmasının önemli bir payı bulunduğu ilk elden tespit
edilebilir. Böylesi haberlerde, eylemi gerçekleştiren veya maruz kalanların ünlü
olması, olayın popülerliğini de aynı oranda katlayabilmektedir. Zaten magazinin
mi haber, haberin mi magazin olduğu uzunca bir süredir birbirine karıştığı için,
bu türden haberlerin magazin tadında sunulmasında meslek ahlâkı açısından
herhangi bir sorun görülmemektedir.
Öte yandan, hiçbir toplumsal suçun, suça
maruz kalan kişiyi bu derecede incitmediği düşünüldüğünde, cinsel saldırıya
maruz kalan kadın/çocukların başa çıkmaları gereken sadece eylemin şiddeti
değildir. Ömürleri boyunca taşıyacakları ve unuttukları anda bile toplumun yeri
geldiğinde onlara arsızca anımsatacağı bir kirlenmişlik damgası bu eylemin
mağdurlarının asıl yarasıdır. Bu yüzden de olayın kendilerine veya yakınlarının
başına da gelebileceğinin ürküntüsü, yapılan haberleri izlenir/okunur kılan
belki de en önemli etkendir. İşte bu damar keşfedildiğinden itibaren de bu
haberlerin metin yazarları bir haberi/olayı anlatmanın aksine okuyanın veya
izleyenin zihninde olayın canlanmasını sağlamaya çalışıyorlar. Çünkü onlar
açısından haberi çekici kılıp herkesi dehşete ve korkuya sevk eden anlatım, “en
başarılı” anlatım oluyor.
Aslında bu yolla tecavüz eyleminin, okuma ve
yoruma açık görsel/metinsel bir kalıba da döküldüğü söylenebilir. Ana haber
bültenlerinde tecavüz haberlerinin sunumunda insan yüzleri gölgelenerek olayın
canlandırılması yapılırken ya da gazetelerde olay en ince ayrıntısına kadar
anlatılırken bunların hepsi zihne yönelik ince mesajlar taşır. Sunumun görsel
başarısı da yaratacağı etkiyle doğru orantıda artar. Gördüğüne inanan günümüz
insanı için senaryolaştırılarak canlandırılan bir tecavüz eylemi, “iyi bir
anlatım”dır. Toplumun gazı anlık bir öfke boşalımıyla alınırken, sunumlar
özellikle erkek zihniyetine yönelik cinsiyetçi mesajlarla doludur. Çünkü hiçbir
kadın, kendi başına da gelebilecek bir tecavüz vakasını en ince ayrıntısına
kadar izlemek, bilmek veya dinlemek istemez. Bu ancak erkek zihniyetinin tüketim
alanına girer. Tecavüz ve taciz haberlerini hazırlayanlar erkek olduğu için de
haberlerin metinsel kalıbı erkek zihnine ve tüketimine uygun olarak üretilir.
Cinsel şiddete uğrayanların ne giydiklerinin, ne içtiklerinin, çevrenin onlar
hakkında ne düşündüğünün bu anlatımlarda ayrıntılarıyla verilmesi de yine aynı
erkek zihniyetinin (her an hazza da dönebilecek) yansımalarıdır.
Diğer
taraftan, tecavüz kavramı, bazen politik zihin çalışmaları şekline de
dönüşebilir. Çünkü cinsel suçlar üzerinden verilen bu mesajlar, çoğu zaman
politik de olabilmektedir. Kurtuluş Savaşı’nı anlatan filmlerde “tecavüzcü Yunan
askerleri” motifinin yarattığı güçlü etki bilinen bir gerçektir. Kezâ sınıfsal
farklılıkların anlatımında “tecavüzcü ağa/patron” motifi de film/romanların
vazgeçilmez kötüleri olarak anılabilir. Bu cinsel şiddet eylemlerinde açıkça
belirgin olan kötü (tecavüzcü) ve iyi (mağdur) ayrımı, insanların öfkelerini tek
bir kişiye ve kolayca yöneltmeleri açısından da önemli bir ayrımdır. Aynı ayrımı
yine toplumun “güçlü sağduyusu” mühürler. Bu “güçlü sağduyu”, özellikle
kadınların herhangi bir hareketini (meselâ, yalnız yaşayan bir kadının evine
gece geç saatlerde gelmesini), giyimini, konuşmasını başına gelen olayla hızla
örtüştürür. Bu örtüştürmeden neredeyse, “böyle davranırsan başına bunların
gelmesi normal”dir sonucuna varılır ki, bu sağduyu falan değil, en hafif deyimle
toplumun ikiyüzlülüğüdür. Buradaki asıl trajedi ise, aynı zihniyetin kadınlara
da sirayet etmesidir.
Dahası, bu tür haberlerin toplumsal şiddeti
körüklediği de bir başka gerçektir. İnternetteki cinsel şiddet haberlerinin
altına yorum yazan veya forum sayfalarında bu konuyu tartışanlar izlendiğinde
dehşet bir durumla daha karşılaşıyoruz. Çünkü bu satırları yazanların neredeyse
tümü, bu olayların nedeni ve nasıl önlenebileceği konularında önemli bir şiddet
potansiyeli taşıyorlar. Bu kişilerin ortak fikirlerine göre, bu olayların
sebebi, “karma eğitim”den “laik eğitim”e, AB uyum yasalarından Batılılaşmaya, ahlâkî erozyondan
yozlaşmaya, İslâm ahlâkından sapmadan Kur’an kurslarının kapatılmasına,
gençlerin alışkanlıklarından TV
dizilerine, içkiden, cep telefonuna ve bilgisayara, devlet adamlarının
sorumsuzluğundan öğretmenlere, cezaların düşüklüğünden adalet mekanizmasına vb.
kadar uzayıp gidiyor.
Yine bu satırlarda tecavüz ve tacizlerin nasıl
önlenebileceği konusunda ise tüyler ürpertici fikirler yer alıyor. Bu fikirleri
iki ana başlıkta toplarsak, birinci kesim cinsel suçlara “hadım etmeden” asmaya,
ömür boyu hapisten taşlamaya kadar uzanan işkence şekillerini önerirken, ikinci
kesim bunlara ilave olarak İslâm ile İslâm ahlâkının katı bir biçimde
uygulanmasını çare olarak görüyor. Farklı bir çare önereni aramanın beyhude bir
çaba olduğu bu sanal mekânlar, bir toplumdaki adalet duygusunun hem vicdanlarda,
hem de fiilen nasıl çöktüğünün korkunç yüzünü gösteriyor.
Geçmişte tıpkı
şimdi cinsel şiddet olaylarının medyada sunumunda olduğu gibi, benzer bir
histerinin de uzunca bir dönem “kapkaç olayları” ve “tinerci çocuk” haberlerinin
eşleştirilmesi üzerinden yaratılmaya çalışıldığı düşünüldüğünde, bu kör şiddetin
kimi ne zaman ve nasıl vuracağını kestirmek de giderek güçleşiyor. Bir ilin
valisinin tecavüz edilip öldürülen Pippa Bacca olayı üzerine “Türk turizmini
baltalamak için dış güçlerin gerçekleştirdiği plânlanmış bir oyun” demesi,
şiddetin nasıl sıradanlaştığını ve paranoyalarla yaşayan, otoriter, milliyetçi
damarlara hangi yollarla nüfuz ettiğinin işaretlerini de bizlere vermiyor mu?
Sonuç olarak tecavüz ve taciz haberleri de, tıpkı diğer haberler gibi,
gündelik yaşamın sıradanlığı içerisinde kaybolup gideceklerdir. Fakat bu
haberlerin zihinlerde yarattığı tahribatın ve ortaya çıkan şiddet potansiyelinin
nasıl ortadan kalkacağı ya da yok edilip edilemeyeceği uzun tartışmaların konusu
olabilir. Bu haberlerin gazıyla İslâm’ın sopasını veya devletin otoritesini
çağıranlar, bunların geldiğinde sadece tecavüzcüler için gelmeyeceğini
bilmelidirler. Dahası, adalet duyguları delik deşik olmuş bir toplumunda
insanların güvenlerini neyin ve nasıl geriye getireceği çok zorlu bir sorudur.
Ve maalesef böyle devam ederse bu toplum, aile içi katliamlar, ölümüne kavgalar,
tecavüzler ve basit bir olayda dahi silaha sarılanlarla daha da fazlasıyla
yüzleşmek zorunda kalacak gibi görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder